Patronlar her şeye yanaştı bir tek ona yanaşmadı.
Neydi o?
Saat ücretlerinin artırılması.
Bursa’dan başlayıp başka illere yayılan metal direnişinde tanık olduk ki... Patronlar saat ücretlerinin artırılması konusunda adeta, Nuh deyip peygamber demediler!
“Direnişin verdiği bir günlük zarar 175 milyon TL’dir” dediler... “Saat ücretlerine zam yapalım da bitsin bu iş” asla demediler.
Direniş bir haftayı geride bıraktığında... “Zarar 1 milyar lirayı geçmiş durumda” açıklamasını yaptılar. Ama saat ücretlerinin artışı konusunda anlaşmayacaklarını da kararlılıkla dile getirdiler.
Direniş sürdükçe patronlar işçiye her gün daha cazip bir teklifle geldiler... Lakin saat ücretleri konusunda en fazla, “Hele bir üretime başlayın bir ay sonra bakarız” oyalaması tutumunu benimsediler.
Neydi acaba?
Binlerce işçiye 1000’er lira ikramiye dağıtmayı kabul edip, saat ücretine 1 lira dahi zam yaptırmayan şey...
Günlük 175 milyon liralık zararı göze aldırıp saat ücretlerine 175 kuruşluk zam yapmaya yanaştırmayan şey...
Cevaplar, nicedir unutturulmaya çalışılan yasalarda saklı. Kapitalizmin yasalarında.
KAPİTALİZMİN YASALARI
İçinde bulunduğumuz sistemin adı Kapitalizm.
Suyun 100 derecede kaynaması...
Bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece olması gibi...
Kapitalizmin de yasaları vardır.
Bir şeyin yasa olabilmesi için iki kural var. Bir, düzenli tekrarlayacak. İki, ortaya çıktığı her durumda geçerli olacak.
Fen bilimlerinde yasaları bulup çıkarmak kolay da... Sosyal bilimlerde ise iş hiç de kolay değil.
Bu zahmetli işi Karl Marx yapmış, hem de 150 yıl önce.
Kapitalizmin yasalarını, genetiğini çıkarmış... Tüm bunları Das Kapital adlı kitapta toplayıp insanlığın hizmetine sunmuş.
Marx’ta kapitalizmin biricik yasası, sermaye birikim yasasıdır. Bu yasanın temeli de artı değerdir.
KÜÇÜK BİR HESAPLA ARTI DEĞER
Artı değeri otomobil üretiminden anlatalım.
Renault’ta 1600 işçi, 57 saniyede, 1 araç (anahtar teslim) üretiyor.
1 saate 63 araç.
Bir otomobil üretimi için olmazsa olmaz çelik, cam, kauçuk, alüminyum, plastik gibi malzemeler...
Motor, vites, koltuklar ve klima gibi parçalar...
Elektrik tüketimi...
Makinelerin, binaların yıpranma payı...
Misal, hepsi olsun 15 bin lira.
63 araç için eder 945 bin lira.
Peki 63 arabayı üretmek için işçiye ne veriliyor?
İşçinin ortalama saat ücreti 8,1 lira olsa... 1600 işçiye bir saatte 13 bin lira (1600x8,1) ödeme yapılıyor.
Hadi bunu da maliyete ekleyelim. 945 bin liralık rakam olur 958 bin lira...
1 saatlik araba üretimin maliyeti bu.
Peki 1 saatlik araba üretimin değeri ne kadar?
(Biz burada durumu gösterebilmek için arabayı en ucuza elden çıkaralım ve diyelim ki bir araç 16 bin lira olsun.)
Bir saatte üretilen 63 araç, tanesi 16 bin liradan, toplamda 1 milyon 50 bin eder.
Aradaki fark 92 bin lira.
İşte bu fark artı değerdir
İşçi bir saatte patrona 92 bin liralık değer yaratıyor kendisi sadece 13 bin lira alıyor.
Makine, hammadde, bina, para... Hiç biri ama hiçbiri kendi kendine değer üretmiyor. Ona müdahale edip ondan değer yaratan işçinin kendisidir.
Bir sürü firmanın araç ürettiği bir ortamda rekabet edebilmenin kuralı, işçinin ürettiği değere abanmaktır.
Abanarak rekabet edebilmenin iki kuralı vardır. Bir, ücretleri düşük tutacaksın. İki, çok fazla ürettireceksin.
Yukarıda farazi verdiğimiz örnekteki gibi... İşçi ücretleri hariç 15 bine ürettiğini 16 bine satıp, devasa kârlar elde edebilmek için, işçi ücretlerini düşük tutacaksın. Bir de işçiye çok ürettireceksin.
İşte Renault ikisini de yapıyor. İşçileri çişe bile göndermeyip 57 saniyede bir araba üretiyor, hem de saat ücretlerini düşük tutuyor. (Diğer otomotiv firmalarının da farkı yok).
Patronun, bazısı yalan olsa da, her şeyle uzlaşmaya açık olduğunu söylerken saat ücretlerini artırmaya neden yanaşmadığı çok açık değil mi?
METALDE SÖMÜRÜ BÜYÜK
İşçi hiçbir şey almadan bir ay çalışıyor. Kapitaliste büyük değer yaratıyor. Kapitalist bu değerin büyük bölümüne el koyuyor. İşçiye ise ürettiği değerin çok küçük bir kısmını ücret olarak ödüyor.
İşte bu el koymaya sömürü deniyor.
Metal sektöründe el koyma yüksek. İşçinin yarattığı değerden (yukarıda nasıl yarattığını özetledik) nakliye gideri, vergi ödemesi, reklam harcaması gibi giderler düşülünce geriye kalan, kâr olarak patronun cebine giriyor.
İlk 500 büyük firma içindeki metal sektörünün kârlarına bakınca... Kârların işçi maliyetini üçe katladığı görülüyor. Yani bir işçiye üç patronun cebine!
Mustafa Sönmez’in İSO verilerinden hazırladığı rakamlara göre... Örneğin 6 bin 400’e yakın ücretlinin çalıştığı Tofaş’ta, yıllık kâr 850 milyona ulaşıyor. Yani, Tofaş işçi başına 130 bin lira kâr elde ediyor.
Kişi başına yapılacak aylık 500 TL zammın yıllık tutarı 38 milyonu buluyor...
Firmanın 850 milyona ulaşan kârlarını sadece yüzde 4,5 azaltıyor.
Bir işçi başına elde edeceği kâr sadece 130 binlerden 125 binlere indiriyor.
Ama yapmıyor işte. Çünkü Türkiye’yi rekabet üssü haline getirebilmenin altın kuralı ucuz işçilik.
Bursa’daki direniş, artı değerin dışında, Das Kapital’in başka bölümlerini de okuttu bize. Onları da hatırlayalım ki...
Sadece sosyal ve demokratik talepleri politik olarak algılama... Kapitalizmin can damarına basan artı değer kavgasını ekonomik zannetme... Cehaletlerine kapılmayalım.
Das Kapital’le hafızaları tazeleyelim. Ama bunu yer darlığı nedeniyle, bir sonraki yazıya bırakalım.
AVRUPA’NIN KÖLE İŞÇİSİ
Türkiye ihracatının en büyük parçasını, 22 milyar dolarlık ihracatla, otomotiv oluşturuyor.
2014’te otomotiv üretimi 1 milyon 170 bin adetle rekoru kıl payıyla kaçırdı. Bu yıl 1 milyon 250 bin adetle tüm zamanların en yüksek rakamı bekleniyor.
Aynı şekilde ihracatın 925 bin adetle rekora ulaşması hedefleniyor.
Peki 3 büyük otomotiv şirketindeki üretim kesintisi hedefleri bozar mı?
Bozmaz çünkü, patronlar diyor ki... “Direniş boyunca üretimde meydana gelen kayıpları Ağustos’ta yapılan tatil dönemlerini azaltarak telafi edeceğiz. Nasıl olsa işçi saat ücretlerine zam yapmadık, böylece arabayı da aynı fiyattan satabiliriz.”
Otomotiv sektörü 2023 ihracat hedeflerini açıkladı. Hedef 75 milyarlık ihracat. (Ayrıntıları için bakınız Milliyet, otomotiv eki, 29 Mayıs Cuma).
Neye güveniliyor? Tabi ki Türkiye’nin patron için ucuz işçi cenneti olmasına.
Türkiye’deki otomotiv işçileri aynı işi yapan Avrupalı işçilerin beşte biri kadar ücret alıyor.
Batı Avrupa’nın otomotiv üretimi yapan çeşitli ülkelerinde, bir işçi yılda 55 ila 75 bin Avro arasında ücret alırken Türkiyeli işçi yalnızca 10 bin Avroya çalışıyor.
Üstelik robotlarla yarışıyor, hastalanma hakkı yok, sıkıştığında çişe gitmesi bile yasak.
İşçinin sosyal hayatı kalmadı. Kredi borçları tavan yaptı.
Yine de işçiye deniliyor ki... “Saat ücreti düşük kalacak”.
Kölesin sen köle kal! Öyle mi?
Neydi o?
Saat ücretlerinin artırılması.
Bursa’dan başlayıp başka illere yayılan metal direnişinde tanık olduk ki... Patronlar saat ücretlerinin artırılması konusunda adeta, Nuh deyip peygamber demediler!
“Direnişin verdiği bir günlük zarar 175 milyon TL’dir” dediler... “Saat ücretlerine zam yapalım da bitsin bu iş” asla demediler.
Direniş bir haftayı geride bıraktığında... “Zarar 1 milyar lirayı geçmiş durumda” açıklamasını yaptılar. Ama saat ücretlerinin artışı konusunda anlaşmayacaklarını da kararlılıkla dile getirdiler.
Direniş sürdükçe patronlar işçiye her gün daha cazip bir teklifle geldiler... Lakin saat ücretleri konusunda en fazla, “Hele bir üretime başlayın bir ay sonra bakarız” oyalaması tutumunu benimsediler.
Neydi acaba?
Binlerce işçiye 1000’er lira ikramiye dağıtmayı kabul edip, saat ücretine 1 lira dahi zam yaptırmayan şey...
Günlük 175 milyon liralık zararı göze aldırıp saat ücretlerine 175 kuruşluk zam yapmaya yanaştırmayan şey...
Cevaplar, nicedir unutturulmaya çalışılan yasalarda saklı. Kapitalizmin yasalarında.
KAPİTALİZMİN YASALARI
İçinde bulunduğumuz sistemin adı Kapitalizm.
Suyun 100 derecede kaynaması...
Bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece olması gibi...
Kapitalizmin de yasaları vardır.
Bir şeyin yasa olabilmesi için iki kural var. Bir, düzenli tekrarlayacak. İki, ortaya çıktığı her durumda geçerli olacak.
Fen bilimlerinde yasaları bulup çıkarmak kolay da... Sosyal bilimlerde ise iş hiç de kolay değil.
Bu zahmetli işi Karl Marx yapmış, hem de 150 yıl önce.
Kapitalizmin yasalarını, genetiğini çıkarmış... Tüm bunları Das Kapital adlı kitapta toplayıp insanlığın hizmetine sunmuş.
Marx’ta kapitalizmin biricik yasası, sermaye birikim yasasıdır. Bu yasanın temeli de artı değerdir.
KÜÇÜK BİR HESAPLA ARTI DEĞER
Artı değeri otomobil üretiminden anlatalım.
Renault’ta 1600 işçi, 57 saniyede, 1 araç (anahtar teslim) üretiyor.
1 saate 63 araç.
Bir otomobil üretimi için olmazsa olmaz çelik, cam, kauçuk, alüminyum, plastik gibi malzemeler...
Motor, vites, koltuklar ve klima gibi parçalar...
Elektrik tüketimi...
Makinelerin, binaların yıpranma payı...
Misal, hepsi olsun 15 bin lira.
63 araç için eder 945 bin lira.
Peki 63 arabayı üretmek için işçiye ne veriliyor?
İşçinin ortalama saat ücreti 8,1 lira olsa... 1600 işçiye bir saatte 13 bin lira (1600x8,1) ödeme yapılıyor.
Hadi bunu da maliyete ekleyelim. 945 bin liralık rakam olur 958 bin lira...
1 saatlik araba üretimin maliyeti bu.
Peki 1 saatlik araba üretimin değeri ne kadar?
(Biz burada durumu gösterebilmek için arabayı en ucuza elden çıkaralım ve diyelim ki bir araç 16 bin lira olsun.)
Bir saatte üretilen 63 araç, tanesi 16 bin liradan, toplamda 1 milyon 50 bin eder.
Aradaki fark 92 bin lira.
İşte bu fark artı değerdir
İşçi bir saatte patrona 92 bin liralık değer yaratıyor kendisi sadece 13 bin lira alıyor.
Makine, hammadde, bina, para... Hiç biri ama hiçbiri kendi kendine değer üretmiyor. Ona müdahale edip ondan değer yaratan işçinin kendisidir.
Bir sürü firmanın araç ürettiği bir ortamda rekabet edebilmenin kuralı, işçinin ürettiği değere abanmaktır.
Abanarak rekabet edebilmenin iki kuralı vardır. Bir, ücretleri düşük tutacaksın. İki, çok fazla ürettireceksin.
Yukarıda farazi verdiğimiz örnekteki gibi... İşçi ücretleri hariç 15 bine ürettiğini 16 bine satıp, devasa kârlar elde edebilmek için, işçi ücretlerini düşük tutacaksın. Bir de işçiye çok ürettireceksin.
İşte Renault ikisini de yapıyor. İşçileri çişe bile göndermeyip 57 saniyede bir araba üretiyor, hem de saat ücretlerini düşük tutuyor. (Diğer otomotiv firmalarının da farkı yok).
Patronun, bazısı yalan olsa da, her şeyle uzlaşmaya açık olduğunu söylerken saat ücretlerini artırmaya neden yanaşmadığı çok açık değil mi?
METALDE SÖMÜRÜ BÜYÜK
İşçi hiçbir şey almadan bir ay çalışıyor. Kapitaliste büyük değer yaratıyor. Kapitalist bu değerin büyük bölümüne el koyuyor. İşçiye ise ürettiği değerin çok küçük bir kısmını ücret olarak ödüyor.
İşte bu el koymaya sömürü deniyor.
Metal sektöründe el koyma yüksek. İşçinin yarattığı değerden (yukarıda nasıl yarattığını özetledik) nakliye gideri, vergi ödemesi, reklam harcaması gibi giderler düşülünce geriye kalan, kâr olarak patronun cebine giriyor.
İlk 500 büyük firma içindeki metal sektörünün kârlarına bakınca... Kârların işçi maliyetini üçe katladığı görülüyor. Yani bir işçiye üç patronun cebine!
Mustafa Sönmez’in İSO verilerinden hazırladığı rakamlara göre... Örneğin 6 bin 400’e yakın ücretlinin çalıştığı Tofaş’ta, yıllık kâr 850 milyona ulaşıyor. Yani, Tofaş işçi başına 130 bin lira kâr elde ediyor.
Kişi başına yapılacak aylık 500 TL zammın yıllık tutarı 38 milyonu buluyor...
Firmanın 850 milyona ulaşan kârlarını sadece yüzde 4,5 azaltıyor.
Bir işçi başına elde edeceği kâr sadece 130 binlerden 125 binlere indiriyor.
Ama yapmıyor işte. Çünkü Türkiye’yi rekabet üssü haline getirebilmenin altın kuralı ucuz işçilik.
Bursa’daki direniş, artı değerin dışında, Das Kapital’in başka bölümlerini de okuttu bize. Onları da hatırlayalım ki...
Sadece sosyal ve demokratik talepleri politik olarak algılama... Kapitalizmin can damarına basan artı değer kavgasını ekonomik zannetme... Cehaletlerine kapılmayalım.
Das Kapital’le hafızaları tazeleyelim. Ama bunu yer darlığı nedeniyle, bir sonraki yazıya bırakalım.
AVRUPA’NIN KÖLE İŞÇİSİ
Türkiye ihracatının en büyük parçasını, 22 milyar dolarlık ihracatla, otomotiv oluşturuyor.
2014’te otomotiv üretimi 1 milyon 170 bin adetle rekoru kıl payıyla kaçırdı. Bu yıl 1 milyon 250 bin adetle tüm zamanların en yüksek rakamı bekleniyor.
Aynı şekilde ihracatın 925 bin adetle rekora ulaşması hedefleniyor.
Peki 3 büyük otomotiv şirketindeki üretim kesintisi hedefleri bozar mı?
Bozmaz çünkü, patronlar diyor ki... “Direniş boyunca üretimde meydana gelen kayıpları Ağustos’ta yapılan tatil dönemlerini azaltarak telafi edeceğiz. Nasıl olsa işçi saat ücretlerine zam yapmadık, böylece arabayı da aynı fiyattan satabiliriz.”
Otomotiv sektörü 2023 ihracat hedeflerini açıkladı. Hedef 75 milyarlık ihracat. (Ayrıntıları için bakınız Milliyet, otomotiv eki, 29 Mayıs Cuma).
Neye güveniliyor? Tabi ki Türkiye’nin patron için ucuz işçi cenneti olmasına.
Türkiye’deki otomotiv işçileri aynı işi yapan Avrupalı işçilerin beşte biri kadar ücret alıyor.
Batı Avrupa’nın otomotiv üretimi yapan çeşitli ülkelerinde, bir işçi yılda 55 ila 75 bin Avro arasında ücret alırken Türkiyeli işçi yalnızca 10 bin Avroya çalışıyor.
Üstelik robotlarla yarışıyor, hastalanma hakkı yok, sıkıştığında çişe gitmesi bile yasak.
İşçinin sosyal hayatı kalmadı. Kredi borçları tavan yaptı.
Yine de işçiye deniliyor ki... “Saat ücreti düşük kalacak”.
Kölesin sen köle kal! Öyle mi?