26 Kasım 2011 Cumartesi

İş Kazası Durumunda İşçi Ne yapmalı?


İş Kazası Durumunda İşçi Ne yapmalı?


Önceden planlanmayan, bilinmeyen veya kontrol dışına çıkan,çevresine zarar verebilecek nitelikteki olaylara kaza denir. Kaza sonucu meydana gelen zarar insan unsuruna yönelik ise ceza hukukunun ve Sosyal Güvenlik Kurumu mevzuatının,mala gelen zarar da ise genel hukukun kuralları işler.Genel hukuk kuralları bakımından kaza olayının cinsini belirlemek için meydana gelen olayla, oluş yeri ve nedeni arasında bir neden-sonuç ilişkisi bulunması gerekir. İş kazalarının etkileri sadece işçilerle sınırlı kalmamakta özelikle işverene büyük maliyetlere de neden olmaktadır.
İş Kazası
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) 5510 sayılı Kanunun 4/a (eski SSK) maddesi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaya iş kazası denir.
İş kazası sayabilmek için; Kazayı geçiren kişinin sigortalı olması, kazanın meydana gelmesi, kaza ile sonuç arasında uygun bir illiyet bağının bulunması kaza sonucu bedence veya ruhça özre uğraması ve bu unsurların bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak İş kazası işin yürütümü sırasında meydana gelen olayı ifade etmekte ise de, yapılan işle ilgisi olmayan hal ve durumlarda meydana gelen olayları da kapsamaktadır.
Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada meydana gelen olayların yapılan işle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın iş kazası sayılması gerekmektedir. Bu bakımdan sigortalıların;
- Avluda yürürken düşmesi,
- Dinlenme saatinde top oynarken ayağının burkulması,
- Bahçedeki meyve ağacından meyve toplarken düşmesi,
- Yemek yerken elini kesmesi,
- Dinlenme odasında dinlenirken sobadan zehirlenmesi,
- İşyerinde intihar etmesi,
- İşyeri sınırları  içinde bulunan havuzda boğularak ölmesi,
- Ücretli izinli bulunduğu sırada çalıştığı işyerindeki arkadaşlarını ziyaret için geldiğinde kaza geçirmesi,
- Araçlarla çalışanların bu araçlarda geçirecekleri kazalar iş kazası olarak kabul edilecektir.
Herhangi bir olayla ilgili olmaksızın işyerinde geçirdiği bir kalp krizi veya başka bir hastalık nedeniyle vefat eden sigortalının ölümünün iş kazası olarak kabulüne imkân bulunmamaktadır.
İş Kazası Bildirimi
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun 13 ve 14 ile 4857 sayılı İş Kanunu 77.maddesi hükümleri gereği iş kazası ve meslek hastalığının en geç üç işgünü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu ilgili İl Müdürlüğüne ve en geç iki iş günü içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ilgili Bölge Müdürlüğüne bildirilmesi zorunludur.
Bildirim süresine uyulmaması halinde işverenler hakkında;
a) 4857 sayılı İş Kanunu 77.maddesine muhalefetten aynı Kanunun 105.maddesine göre 1.144 TL idari para cezası uygulanacaktır.
b) 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 13 ve 14. maddelerinde belirtildiği üzere Kurumca işçiye yapılmış bulunan masraflar ile ödenmişse geçici iş göremezlik ödenekleri rücu edilecektir. 96.madde gereğide; Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilen olayın iş kazası bildiriminde bildirilen hususların gerçeğe uymadığı ve olayın iş kazası olmadığı anlaşılırsa, Kurumca bu olay için yersiz olarak yapılmış bulunan ödemeler, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlardan tahsil edilecektir.
İş Kazası Durumunda İşçi Ne Yapmalı?
1- İş kazasına maruz kalan işçinin öncelikle hastane belgelerinin iş kazası olarak düzenlenip düzenlenmediğini takip edilmelidir.
2- İş kazasının Sosyal Güvenlik Kurumu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirilip, bildirilmediği takip edilmelidir.
3- İş kazası durumunda kaza geçiren işçi sağlık kuruluşunda görevli güvenlik güçlerine vereceği ifadeye dikkat etmelidir. Örneğin “kaza benim kusurumdan kaynaklandı, işverenimdem şikâyetçi değilim” şeklinde verilecek ifade sonucu işveren hakkında açılacak ceza davası kanaatimce takipsizlikle sonuçlanabilir.
4- İş kazası süresince işveren tedavi konusunda gerekli hassasiyeti göstermez ise idari yönden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına şikâyet edileceği, adli yönden ise maddi-manevi tazminat davası açılacağı hususu yazılı olarak iletilmelidir.
5- İş kazası sonucu işçi işten çıkartılmış ise en kısa sürede İş Mahkemesi nezdinde dava açması gerekir.
Sonuç
İş kazası durumunda işveren iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirmek, işçinin tedavisine yönelik gerekli hassasiyeti göstermek zorundadır. Aksi halde idari ve adli yönden cezai yaptırımlarla karşılacaktır.
Kaynak: alomaliye.com

Ssk Rapor Parası Hesaplama!


Ssk Rapor Parası Hesaplama!

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince SSK'lı (4/A'lılar) için üç tür istirahat parası vardır (geçici iş göremezlik ödeneği):
  • İş kazası veya meslek hastalığı geçirmişlerse başkaca bir şart olmaksızın bu sebeple istirahatli (raporlu) kaldıkları her bir gün için,
  • Hastalık sebebiyle istirahat (rapor) alınması halinde ise raporun başladığı tarihten önceki bir yıl içinde en az doksan gün prim ödenmiş olması şartıyla geçici iş göremezliğin üçüncü gününden başlamak üzere her gün için,
  • Sigortalı kadının analığı halinde, doğumdan önceki bir yıl içinde en az doksan gün prim ödenmiş olması ön şartıyla, doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise doğumdan önceki sekiz haftalık süreye iki haftalık süre ilave edilerek çalışmadığı her gün için, geçici iş göremezlik ödeneği verilir.
Ödeneğin hesaplanması yatarak ve ayakta tedaviye göre farklı hesaplanmaktadır.


İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve sigortalı kadının analığı halinde verilecek geçici iş göremezlik ödeneği, yatarak tedavilerde günlük kazancın yarısı, ayakta tedavilerde ise üçte ikisidir.

İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde verilecek ödeneklerin hesaplanmasında esas tutulacak günlük kazanç; İş kazasının veya doğumun olduğu tarihten, meslek hastalığı veya hastalık halinde ise iş göremezliğin başladığı tarihten önceki 12 aydaki son üç ay içinde hesaplanacak prime esas kazançlar toplamının, bu kazançlara esas prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanır.

Yani örneğin hastalık sebebiyle 10 gün rapor almış son üç ayda toplam 89 ssk günü ve 2100 TL prime esas kazançlar toplamı olan birinin:

2100 / 89 = 23,60 TL günlük kazancı olmak üzere,
yatarak tedavide ( 23,60 / 2 ) x 8* = 94,40 TL. şeklinde alacağı rapor parası hesaplanır.
Hastalık nedeniyle meydana gelen istirahatlerde ilk 2 günün parasını Sosyal Güvenlik Kurumu ödemez.

ayakta tedavide ise:
2100 / 89 = 23,60 günlük kazancı olmak üzere,
(( 23,60 / 3 ) * 2) x 8 = 125,86 TL. rapor parası hesaplaması yapılır.
Kaynak: gereklibelgeler.com

Windows XP i�in LAN IP sabitleme

Windows XP i�in LAN IP
Sabitleme (Yerel Ag)

Baslat ve �alistira tika

A�ilan komut istemcisi penceresine ipconfig /all yazip enter tusuna basiyoruz.

Gelen ekrandaki bilgilere bakacak olursak:
IP adresi : Bilgisayarimizin LAN IP si
Alt Ag Maskesi: Genelde 255.255.255.0 seklinde olmakla beraber Windows
tarafindan otomatik olarak verilir.
Varsayilan Ag Ge�idi: Bu ADSL Modemimizin IP sidir.
DNS Sunucusu: Eger baska bir DNS girilmedi ise Standart olarak Modemin
IP si gelir.

IP Adresi ve Varsayilan Ag Ge�idi numaralarini aliyoruz ve islemleri ona g�re
yapicaz. Unutmayin kullandiginiz modeme g�re bu nimaralar degisecektir.
Masa�st�nden Ag baglantilarina �ift tikliyoruz.
Eger bu Simge yoksa Masa�st�ne sag tiklayip �zelliklerden Masa�st� sekmesi
ninden alt kisimda bulunan Masa�st�n� �zellestir d�gmesine tikliyoruz ve Ag
baglantilarim yazan kutuya isaret koyup tamam diyoruz.
Ayni sekilde Denetim Masasindanda erisebiliriz.

Karsimiza Bilgisayarimizdaki b�t�n Ag baglantilari gelecektir. Buradan Ethernet
kartina ait olani se�ip sag tikliyoruz ve �zelliklere tikliyoruz

sonra

Gelen Pencereden Internet Iletisim Kurallarini (TCP/IP) olani se�ip �zellikler d�gme
sine basiyoruz.

Genelde Otomatik olarak olarak ayarlanan IP leri artik elle ayarlamak i�in Asagidaki
IP adresini kullan se�enegini tikliyoruz ve biraz �nce aldigimiz
IP adresi kismina istedigimiz bir IP yi genelde modemle ayni seriyi takip eder yaziyo
ruz.
IP Adres. . . . . . . . . . . . . : XX.248.17.228
Alt Ag Maskesi. . . . . . . . . . : 255.255.252.0
Varsayilan Ag Ge�idi. . . . . . . : XX.248.16.X
DHCP Sunucusu . . . . . . . . . . : 10.15.100.100
DNS Sunucusu. . . . . . . . . . . : 62.XXX.102.XXX
seklinde yaziyoruz ve X ler sizin Modemin IP si 17 ile baslayan rakamdan sonrasi
sizin ip den b�y�k olmali.17,18,19 gibi son �� rakam da 003 ile 255 rakamlari arasinda
olmali. Buraya girdiginiz Ip nin hi� bir �nemi yoktur ADSL modeminkinden d�s�k olma
digi s�rece.
yukarida bilgisayarinizdan almis oldugunuz ip bilgilerini asagidaki resimdeki alanlara yazi
yoruz.
Varsayilan ag ge�idini ve Yeglenen DNS kismina da ADSL modemin IP sini yazioruz.

Artik Bilgisayarimiz i�in Sabit IP belirtmis olduk.G�le g�le kullanin

6 Kasım 2011 Pazar

Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı


2821 sayılı Sendikalar Yasası  ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası yürürlüğe girdikleri 1983 tarihinden bu yana antidemokratik yapıları, örgütlenme özgürlüğünü, toplusözleşme ve grev hakkını kısıtlayan düzenlemeleri ile tartışma konusu olmuştur. Bu güne kadar her iki yasada, yasakçı ve baskıcı özlerine dokunulmadan, işçilerin ve sendikaların itirazları ve talepleri dikkate alınmadan yüzeysel değişiklikler yapılmıştır.   2821 ve 2822 sayılı Yasalar sermayenin işçi sınıfı hareketini bastırmak için elindeki en önemli araçların başında gelmiştir.
İki yasanın değiştirilmesi özellikle son on yıldır yoğun bir şekilde tartışılmıştır. AKP Hükümeti, 12 Eylül darbesi ile hesaplaşma adı altında attığı demokratik adımların başında bu iki yasanın değiştirileceğini ilan etmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve işçi sendikalarının baskıları ile her iki yasa için çok sayıda tasarı hazırlayıp sosyal taraflar olarak nitelendirilen işçi ve işveren sendikalarına gönderilmiştir. Gönderilen yasa tasarıları gün geçtikçe daha demokratik bir yapı kazanmış gibi görünseler de sendikal hakların temeli olan örgütlenme, toplusözleşme yapma ve grev hakkının etkin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması açısından mevcut yasaların ötesine geçememiştir.
Yasa tasası son haliyle de Anayasaya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır. İşçi ve işveren kesimi ile devleti temsilen oluşturulan üçlü danışma kurulunda, DİSK’in kurul toplantılarına katılmama kararı ardından, 19.10.2011 tarihinde yapılan toplantıda iki yasa tasarısı birleştirilmiş olup “Toplu İş İlişkileri Kanunu” adı altında Bakanlar Kuruluna gönderilmesi kararı alınmıştır. Bu durum tasarının yakın zamanda yasalaşması için meclise gönderileceği anlamına gelmektedir. Bundan önceki tasarılara değinmeden son yasa tasarısının genel hatları ile planlanan değişiklikler üzerinde durmak istiyorum.
Tasarıda ilk dikkat çeken husus, daha önceki yasada olmayan, çerçeve ve grup toplu iş sözleşmeleri tanımlarının yer almasıdır. Çerçeve sözleşmesi adı ile Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına bağlı işçi ve işveren sendikaları, mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içeren sözleşmeler yapılabilecektir. Bu tür sözleşmeler mali hükümler içermeyeceği gibi görüşmeler sonucunda toplusözleşme prosedürü mevcut yasadaki gibi korunduğu için grev uygulaması da yapılamayacaktır. Hali hazırda uygulamada var olan grup toplu iş sözleşmesi de yasal tanıma kavuşturulmuştur.
Yürürlükte olan Sendikalar Yasası’nda 28 olarak belirtilen iş kolları 18’e indirilmiştir. Yasaya göre sendikalar yine iş kolu esasına göre kurulacaktır. Daha önceki tasarılarda yer alan “meslek” ve “işyeri” sendikası kurma düzenlemesi son tasarıda yer almamıştır. Olumlu bir değişiklik ise işçi sendikasının toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlatması halinde işverenlerin iş kolu tespiti taleplerinin bekletici mesele yapılmayacağıdır.
Tasarıya göre 15 yaşını bitirmiş (Mevcut yasada 16 yaş sınırı bulunmaktadır) işçiler noter şartı aranmaksızın sendika üyesi olabilecekler. İstifada da noter şartı kaldırılmıştır. Üyelik e – devlet sistemi ile bildirilecektir.
Sendikal nedenlerle işten çıkarılan işçiler, İş Yasası’nın 18.  maddesine göre en az 30 işçinin çalıştığı işyerinde çalışma ve altı aylık çalışma süresini doldurma koşullarına bakılmaksızın, işe iade davası açabilecekler. Ayrıca iade davası açmayıp sadece sendikal tazminat talepli dava açmak isteyen işçilerin önündeki yasal engel de tasarıda kaldırılmıştır. Sendika yöneticileri ve temsilciler içinde tasarı mevcut yasadan daha geniş güvenceler yer almıştır.
Sendikaların özerkliklerine müdahale anlamına gelen, sendika gelir ve giderlerinin mali müşavirlerce denetlenmesine dair madde tasarıda bulunmaktadır.
Çokça tartışılan bir konu da ikili baraj sistemidir. Bilindiği üzere ülkemizde bir işçi sendikasının toplusözleşme bağıtlayabilmesi için önce kurulu bulunduğu iş kolunda ülke genelinde çalışan işçilerin yüzde 10’unu örgütlemiş ve söz konusu işyerinde çalışanların yarısında bir fazlasını üye yapmış olması gerekmektedir. Yeni tasarıda iş kolu barajı tamamen kaldırılmayıp binde beş olarak belirlenmişken, işyeri barajı aynen korunmuş yarıdan fazlasının üye olması şartı tasarıda yer almıştır. Ancak tasarı da yeni bir baraj ifadesi daha bulunmaktadır. İşyerinde yarıdan fazla üyelik aranırken, toplu sözleşmenin birden çok işyerinde bağıtlanması durumunda işyerlerinde çalışanların yüzde 40’ının üyeliği aranmaktadır.
Tasarının örgütlenme özgürlüğünü genişleten bir yapıya sahip olmadığını belirtmiştik. Bunun en büyük kanıtı sendika üyeliğinin sadece işçiler için tanımlanmış olmasıdır. Bu emeklilerin, gençlerin ve köylülerin sendika kurmalarına ve üye olmalarına hak tanınmaması anlamına gelmektedir.
Daha önceki tasarılarda yer alan, toplusözleşmelerde işyerindeki işçilerin bir kısmının kapsam dışı bırakan hükümler konulamaz ifadesi, bu tasarıdan çıkarılmıştır. Dolayısıyla toplu iş sözleşmelerinde yer alan kapsam uygulaması aynen devam edecek ve kapsam dışı bırakılan işçiler sözleşmeden yararlanamayacaktır.
Toplu sözleşme görüşmelerine ilişkin mevcut yasada yer alan bürokratik işlemler ve süreler tasarıda da neredeyse aynen korunmuştur.
AKP’nin allayıp pulladığı anayasa reformunda siyasi grev, dayanışma grevi ve genel grev yasağının kaldırılması demokratik bir adım olarak lanse edilmişti.
Ancak mevcut yasa ve Bakanlar Kuruluna gönderilen tasarı da grev kararı ancak toplusözleşme görüşmelerinde uyuşmazlık çıkması halinde alınabileceğinden, siyasi grev, dayanışma grevi ve genel grev yasağı devam etmektedir. Bunun dışında grev kararı ve grev uygulamasına ilişkin geniş yasaklarda değişiklik yapılmamış olup grevi etkisiz hale getiren antidemokratik hükümler mevcut yasadaki hali ile tasarıda yer almıştır.
Sonuç olarak sendikal haklarda demokratik adımlar atılabilmesi için örgütlenme özgürlüğü, toplusözleşme yapma hakkı ve grev hakkı bir arada değerlendirilmeli, bunlara ilişkin baskıcı ve yasakçı düzenlemeler tamamen kaldırılmadır.
*Birleşik Metal-İş Avukatı

4 Kasım 2011 Cuma

Sendikal Güçbirliği Platformu

DEMOKRATİK, MÜCADELECİ VE GÜÇLÜ


YENİ BİR SENDİKAL HAREKET İÇİN BİRARAYA GELDİK, YOLA ÇIKIYORUZ…

Biz sendikal mücadele hedefleri ve yolları bağlamında anlayış birliği içinde olan, Türk-İş’e üye sendikalar olarak; demokratik ve sınıf mücadelesi perspektifine sahip güçlü yeni bir sendikal hareket yaratmak üzere yola çıktık.

Türkiye sendikal hareketinin; kan kaybı, güçsüzleşme ve güven yitimi ile kendisini gösteren gerileme evresinin artık sona erdirilmesi için kararlı bir müdahaleyi gerekli görmekteyiz. Sendikal hareket baştan aşağıya kendisini yenilemeden ve yeni bir enerjiyle mücadeleye girmeden bu evrenin aşılması mümkün olamaz. Geçici, günü birlik, kişilere bağlı çözüm arayışlarının vakti geçmiştir. Esaslı, yapısal bir müdahaleye ihtiyaç vardır.

Türkiye sendikal hareketinin bu dönüşümü gerçekleştirecek birikime ve deneyime sahip olduğuna inanıyoruz. Bu hareketin yola çıkış amacı, örgütlenme ve mücadele pratiklerini geliştirerek demokratik, bağımsız ve mücadeleci bir sendikal platformu, aşağıdaki ilke ve hedefler doğrultusunda oluşturmaktır.

İlke ve Hedeflerimiz

Neoliberalizme karşı sınıfın birliği ve dayanışması

1) Oluşturulan güç birliği(Platform), sermayenin küreselleşmesi karşısında; “rekabet üstünlüğü” adı altında emek gücünün ucuzlatılması, daha fazla sömürülmesi ve katma değerden giderek daha düşük pay almasına yol açan neoliberal politikaları reddetmektedir. İşçi ya da işsiz, sendikalı ya da sendikasız, mavi ya da beyaz yakalı emekçiler birbirinin rakibi değil, aynı sosyal sınıfın bileşenleridir. Bu çerçevede işçi sınıfının her kesimine yönelen hak gasplarına, sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılması nedeniyle uygulanan baskılara, işçi kıyımlarına karşı hiçbir ayrım yapmadan ortak bir mücadele sergilenecektir. Hedefimiz işçilerin yoksullukta değil, refahta eşitlenmesi olacaktır.

2) Güvencesiz istihdam, kuralsızlaştırma, esnek çalışma biçimleri, temel hizmet alanlarının ticarileştirilmesi ve özelleştirme politikaları emeğin hak ve kazanımlarına yönelik en ciddi saldırılardır. Bu politikalara karşı aktif bir mücadele geliştirmek güç birliğimizin (Platformumuzun) öncelikli hedefi, varoluş nedenidir.

3) Güç birliğimiz(Platformumuz) sadece çalışanların hakları ve özgürlükleri için değil, işsizliğin yok edilmesi, işsizlik fonunun amaçlarına uygun şekilde kullanılması, yeni istihdam alanlarının yaratılması için de mücadele verecektir.

Ülkede, işyerinde ve sendikada demokrasi

4) Örgütlü yapının güçlendirilmesi ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması temel amaçlarımızdandır. Anayasa ve çalışma yasalarının emeğin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir şekilde yeniden düzenlenmesi öncelikli ve sürekli gündemimizdir. Bunca yıllık mücadelelerimizden sonra 12 Eylül’ün anayasasıyla devam etmek de; emeğin çıkarlarının, sosyal hakların olmadığı yeni bir anayasa ile karşılaşmak da bizim için kabul edilemez seçeneklerdir. Demokratik ve barajsız seçim süreciyle oluşturulacak bir kurucu meclis ve tüm demokrasi güçlerinin katılımıyla hazırlanacak sosyal ve demokratik nitelikte bir anayasa talep etmekteyiz. Emeğin sermaye karşısında, toplumun siyasi iktidar karşısında hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak bir anayasaya oluşturma mücadelesi önümüzdeki dönemde başlıca faaliyet alanlarımızdan biri olacaktır. Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm yasal ve anayasal engellerin kaldırılması, evrensel kabul görmüş sendikal normların ülkemizde geçerli hale gelmesi mücadelemizin ayrılmaz bir parçasını oluşturacaktır.

Bugün sendikal örgütlenmenin önündeki en önemli engel işçi iradesini hiçe sayan ve sendikalaşmayı imkânsız hale getiren yetki mekanizmasıdır. Yetki müessesinin idari vesayetten kurtarılarak ILO tarafından da savunulan, işçilerin seçimine dayalı referandum kurumunun tekrar yasalaştırılması; üyelik, temsilcilik ve yöneticilik teminatının güçlendirilmesi, baraj ve noter sisteminin kaldırılması öncelikli hedeflerdir. Ülkemizde pek çok yasakla işlevsiz hale getirilen grev hakkına işlerlik kazandırılması için grev yasaklarının ve grev hakkının kullanımını engelleyen bütün yasal düzenlemelerin kaldırılması; dayanışma grevi, hak grevi ve genel grevin çalışanlara tanınması için mücadele edilecektir.

5) Güç birliğimiz(Platformumuz) temel insan hak ve özgürlüklerine saygılı, hukukun üstünlüğüne dayalı, şeffaf, hesap verebilir, hesap sorulabilir, katılımcı, çoğunlukçu değil çoğulcu ve her türlü inanç ve düşüncenin özgürce üretilip, paylaşılabildiği bir demokratik düzenin savunucusudur. Laiklik ve sosyal devlet vazgeçilmez ilkelerdir. Eskinin otoriter baskıcı zihniyetinin de, yeni olarak sunulan otoriter rejimin de demokratikleşme önünde ciddi bir engel oluşturduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda sendikaların demokrasi mücadelesinin ön saflarında yer almalarını kaçınılmaz bir görev olarak görmekteyiz. Ülkenin demokratikleşmesi yönünde atılacak adımlar sendikal yaşamı canlandıracağı gibi, sendikaların bu uğurda giriştiği mücadeleler de demokrasinin gelişimine hizmet edecektir.

6) Güç birliğimiz,(Platformumuz) özgür ve bağımsız sendikal harekete inanmaktadır. Siyasal iktidarlarca yürütülen bağımlı ve güdümlü sendikal yapı oluşturma girişimlerini şiddetle reddetmektedir ve emek örgütlerinin siyasi otoritenin denetimi altına alınması yönündeki her türlü baskı, tehdit, manipülasyon ve saldırılara birlikte karşı koyma kararlılığındadır.



7) Biz, sendikalarda demokratik bir yapının oluşması için gerekli önermeleri geliştirmeyi hedefliyoruz. Sendika içi demokrasiyi ortak bir norm haline getirmek istiyoruz. Katılımcı, demokratik, şeffaf ; üyelerin söz ve karar sahibi olduğu bir sendikal yapı temel hedefimizdir.

Platformumuz, kitleleri sendikal hareket ve yapıya uzak tutan zaaflardan arınmayı da temel hedeflerden biri olarak belirlemiştir. Sendikal örgütlerin iç yapı ve işleyişlerinin demokratik esaslara uygun kurallar çerçevesinde yürütülmesi kadar, denetim mekanizmasının etkin çalışması, açık, şeffaf ve hesap verebilir bir mali yapıya oturtulması en önem verilen hususlardan biridir.

8 Güçbirliği (Platform) olarak kimliklerin dışlanmadığı, ayrımcılığın yapılmadığı, eşitlik temelinde hak ve özgürlüklere saygı gösterildiği, barışın hakim olduğu, doğanın metalaştırılmadığı, cinsiyet ayrımcılığının son bulduğu , gençlerin geleceksizleştirilmediği ve kendilerine söz hakkı tanınan özgür ve demokratik bir Türkiye istiyoruz.

Bu taleplerle yola çıkan sosyal kesimlerle yol arkadaşlığı yapmayı ve dayanışma içinde olmayı gerekli görüyoruz.

Emek odağı oluşturmak ve güçlü bir temsil sağlamak

9) Güç birliğimiz(Platformumuz) küresel ve yerel düzeyde egemen olan sermayenin siyasi karar mekanizmasını da kontrol ettiği gerçeğinden yola çıkarak; emek eksenli bir siyasal harekete ivme kazandırılmasının gereğine inanmaktadır. Güç birliğimiz(Platformumuz) bölünmüşlük, parçalanmışlık ve ayrımcılığı mutlaka aşmayı amaçlamakta, ortak paydamız olan “sınıfsal çıkarlar” ekseninde birleşmeyi hedeflemektedir.

Partiler üstü, siyasetten uzak bir sendikal hareket bugün her zamankinden daha imkânsızdır. Biz siyasi partilerin ve hükümetlerin güdümünde olmayan ama siyasete müdahale eden, siyasi alanı sermaye temsilcisi odaklara terk etmeyen bir sendikal hattın gerekli olduğunu düşünüyoruz. İşçi sınıfının kaderini belirleyen kritik hamlelerin sermaye ve iktidar eliyle ardı ardına devreye sokulduğu, yasal-hukuksal zeminin esaslı bir dönüşüme uğratıldığı bir dönemde yapılacak doğru şey; emeğin en geniş temsilini sağlayacak, tüm emekçilerin giderek ortaklaşan sorunlarını gündeme taşıyacak güçlü sosyal-siyasal platformlar yaratmaktır. Biz bu tür platformların yaratılmasını ve güçlendirilmesini görev sayıyoruz.

10) Sendikal hareketin yaşamakta geç bile kaldığı köklü değişime, kendi bulunduğumuz yerden öncülük etmeyi hedeflemekteyiz. Biz bu değişimin sendikaların izledikleri politikaları, stratejileri, yöntem ve araçları kapsayan bir bütünlük içinde ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Sendikal değişim artık kısmi değil topyekûn ve çok boyutlu olmak durumundadır. Bu hedefe ulaşmak için güç birliğimiz üniversiteler, akademisyenler, aydınlar ve emek hareketi adına söyleyecek sözü olan her kesimle ortak proje yürütmeye ve belli kesimlerden gelecek öneri ve düşüncelere açıktır.

11) Biz sınıfsal-sosyal dayanışmanın alanını sadece işçi sendikaları ile de sınırlı görmüyoruz. Kamu çalışanı sendikaları, meslek odaları ve emeğin hakkı için mücadele veren tüm oluşumlarla dayanışma ve ortak mücadele içinde bulunmayı, işçi sınıfının genişleyen ve katmanlaşan sosyal yapısını kavramak ve örgütlemek için bir zorunluluk olarak kabul ediyoruz. Güç birliğimiz(Platformumuz), sendikal hareketin, memur ya da işçi ayrımı yapmaksızın, giderek ortak-birleşik bir sendikal yapıya kavuşması için çaba gösterecektir.

Türkiye işçi hareketinin tarihi boyunca her zaman güçlü bir esin kaynağı olmuş ve dayanışmayı geliştirmeye hizmet etmiş yerel sendikal birliklerin canlandırılması; var olanların daha da geliştirilmesi de ilkelerimiz arasındadır. Bu bağlamda, yerel düzeydeki güç birliklerinin oluşturdukları deneyimlerin ve örgüt tabanları arasındaki paylaşımların da katkısı olacağı şüphesizdir.

12) Neoliberal ekonomik politikalar ve ona eşlik eden sermayenin küreselleşmesi günümüz dünyasında gelişmiş ülke emekçilerini de benzer bir tehditle karşı karşıya bırakmaktadır. Güç birliğimiz(Platformumuz), sermayeye karşı emeğin küresel düzeyde işbirliği sağlamasının mutlak önemine ve gerekliliğine inanmaktadır. Bu çerçevede uluslararası alanda emek örgütleri ile dayanışma güçlendirilecek ve ortak mücadele perspektifini taşıyan etkin işbirlikleri geliştirilecektir.

Cesur, öncü ve mücadeleci bir sendikal hareket için değişim

Bu girişimi başlatan Türk-İş üyesi sendikalar olarak büyük değişimin önce kendi konfederasyonumuzdan başlamasını elbette isteriz. Ama bunun kendi kendine olmayacağını/olamayacağını da görmekteyiz. Birlikteliğimizi başka sendikal yapılara karşı tanımlamıyoruz. Öte yandan niyetimiz sadece bir muhalefet ekibi olmak da değil. Ancak yakın zamandaki tecrübelerimiz bize, işçi sınıfı açısından acil ve önemli sonuçları olan sorunlarda hızlı, ortak ve etkili hareket geliştirmenin, öncülük etmenin gerekli olduğunu gösterdi. Buradan hareketle, önümüzdeki dönemde de öncelikle konfederasyonumuz aracılığıyla tutum geliştirmek için elimizden geleni yapacağımızın; ama sınıfın acil gündemleri konusunda yeterli enerjinin ortaya konmadığı noktada da ortak tavır ve mücadele içine girmekten geri durmayacağımızın bilinmesini istiyoruz. Sendikal hareketin birlikte dönüşmesi için elimizden geleni yapacağız.

Konfederasyonumuzun yetkili kurullarında karar altına alınmış ama bir türlü yaşama geçirilememiş kararların uygulayıcısı olmayı istiyoruz.

Demokratik, mücadeleci ve güçlü bir sendikal hareket için bir araya geldik, yürüyüşümüzü başlatıyoruz. Bu yürüyüşün sadece bu metne imza koyan sendikalarla sınırlı kalmayacağını, yukarıda dile getirdiğimiz hedeflerin pekçok sendikanın ve emek hareketinin büyük

3 Kasım 2011 Perşembe

Kıdem tazminatı tartışmalarında yalanlar ve gerçekler

Kıdem tazminatı tartışmalarında yalanlar ve gerçekler


Mevcut kıdem tazminatı sisteminin kaldırılması ve yerine fona dayalı yeni bir sistem kurulması yönündeki tartışmalar son günlerde iyice arttı. Geçtiğimiz haftadan itibaren önümüzdeki dönemde kurulacak yeni sistemin ana hatlarının netleştiği ve Avusturya Modeli olarak bilinen sistemin hükümet tarafından benimsendiği konuşuluyor. Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın bir gazeteye verdiği röportajla gündeme gelen Avusturya Modeline dayanan yeni sistemin önümüzdeki aylarda açıklanması beklenen istihdam paketi içinde yer alması bekleniyor.
Kıdem tazminatı tartışmalarında yıllardır sermaye örgütlerinin yaptığı tespit ve değerlendirmeler, son dönemde bizzat hükümet yetkilileri ve bakanlar tarafından dile getiriliyor. Sermaye örgütlerinin beklentileri ve talepleri doğrultusunda şekillenmesi beklenen kıdem tazminatı konusu, görünen o ki açıklanacak istihdam paketinin en önemli gündemi olacak.
Yıllardır işçi hakları ile ilgili olarak üzerinde en çok tartışılan konu kıdem tazminatlarının durumu. Sermaye güçleri ve hükümetlerin üzerinden ince hesaplar yaptığı bir konu olan kıdem tazminatı, işçiler için temel bir hak, işverenler için ise iş gücü maliyetini yükselten, işçilerin işten çıkarılmasını zorlaştıran bir uygulama olarak görülüyor.
Avusturya modeli bir kandırmaca
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, geçtiğimiz Cuma günü bir gazetede yayınlanan röportajda; kıdem tazminatı fonu tartışmalarında Avusturya Modelini tercih ettiklerini, her işçinin kendisine özgü hesaplar olacağını ve kişiye özgü hesap olduğu zaman bu hesapların kötüye kullanılmasının önüne geçileceğini iddia ediyor. İşçilerin kendi hesabında biriken tutarları uygun şartlar oluştuğunda kullanabileceğini, kişisel hesaplardaki parayı, kamunun yönetiminde kurulacak bir Fon aracılığıyla yöneteceklerini söylüyor.
Türkiye’de şu anda geçerli olan kıdem tazminatı sistemiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir ülkeden örnek verilmesi, kıdem tazminatı fonu tartışmalarında bir kez daha oyun içinde oyun olduğunu gösteriyor. Özellikle hükümet temsilcileri kıdem tazminatı ile ilgili olarak yalan yanlış bilgiler vererek kamuoyunu yönlendirip, milyonlarca işçiyi yapacakları değişikliklere ikna etmeye çalışıyorlar.
Bakanla röportaj yapan gazetenin haberine göre Avusturya’da eski sisteme göre 3-5 yıl çalışanlara 2 aylık, 5-10 yıl çalışanlara 3 aylık, 10-15 yıl çalışanlara 4 aylık, 15-20 yıl çalışanlara 6 aylık, 20-25 yıl çalışanlara 9 aylık ve 25 yıldan fazla çalışanlara ise 12 aylık ücret tutarında kıdem tazminatı ödenirken, yapılan değişiklikle kıdem tazminatı sistemi tamamen değiştirilmiş ve işverenin ödediği paranın bir fon tarafından yönetilmesi sağlanmış. Avusturya’da çalışanların kıdem tazminatları bir havuzda değil, kendileri adına açılan bir hesapta birikiyor ve değerlendiriliyormuş. Böylece işçinin hesabında biriken fona devlet ve işverenler dokunamıyormuş.
Avusturya modeli denilen sistemde önceden 25 yıl hizmeti olan bir işçi 12 aylık ücreti üzerinden kıdem tazminatı alabiliyorken, değişiklikten sonra 12 ay üzerinden kıdem tazminatı alabilmesi için en az 37,5 yıl (yani 12,5 yıl daha fazla) fiilen çalışması gerekiyor. Yine hükümetin benimsediği Avusturya Modeline göre 40 yıl boyunca ücretlerde yıllık yüzde 3, fonun getirisinde de yıllık yüzde 6’lık reel artış olacağı hesaplanmış. Neresinden baksanız önceki düzenlemeyi aratan bir değişikliği iyi bir şey yapılmış gibi anlatıyorlar. Üstelik bu modele göre bir işçinin 12 aylık kıdem tazminatı alabilmesi için 35-40 yıl çalışması öngörülüyor. Bu öneriyi ortaya atanlar Türkiye’de bir işçinin bu kadar süre çalışabileceğini düşünecek kadar aptal değildir herhalde.
Avusturya’da çalışan işçilerin haklarını daha da geriye götüren bir modelin, Türkiye’de kıdem tazminatı sorununu çözecekmiş gibi sunulması, tepkiler gelince Çalışma Bakanı’nın “Kıdem tazminatı konusunda bir taslak çalışması yok” şeklinde açıklama yapması, hükümetin bir süre daha kamuoyunu ikna etmek için çalışacağını gösteriyor.
Hedef patronların yükünü azaltmak
Türkiye’de işçiler hukuken bir yıl çalıştıktan sonra kıdem tazminatı alma hakkı kazanır. Türkiye’de 20 yıl çalışmış bir işçinin, son aldığı brüt ücreti üzeriden 20 aylık kıdem tazminatı alma hakkı vardır. Oysa OECD ülkelerinde ortalama olarak 20 yıllık çalışmaya karşı sadece 6 aylık kıdem tazminatı ödenir. Başka bir ifade ile OECD ülkelerinde ortalama 3,3 yıl çalışmaya karşılık ancak 1 aylık kıdem tazminatı ödenirken, Türkiye’deki işçilerin her yıl için 1 aylık ücret almasının birilerini çok rahatsız ettiği anlaşılıyor. Kıdem tazminatının fona devredilmek istenmesinin altında yatan esas neden, sermayeyi bu yükten bir şekilde kurtarmak.
OECD tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 9 ay kıdemi olan bir işçiye, Türkiye’de hiç kıdem tazminatı ödenmiyor. Portekiz ve Meksika’da 3 aylık, Çek Cumhuriyeti’nde 2 aylık, İtalya’da 21 günlük, Yunanistan ve İspanya’da 15 günlük ücret kadar işçilere kıdem tazminatı ödeniyor. 4 yıllık bir işçinin alacağı kıdem tazminatı Portekiz’de 4 ay, İtalya’da 3,5 ay, Meksika’da 3 ay, İspanya’da 2 ay 20 gün, Japonya’da 2 ay, Çek Cumhuriyeti’nde 2 ay ve Yunanistan’da 1,5 aylık ücret tutarında.
Kıdem tazminatından işçilerin çok küçük bir kesiminin (yüzde 7) yararlandığı bir gerçek. Bu durum, kıdem tazminatı fonu tartışmalarında patronların ve hükümetin elini güçlendiriyor. Ancak bu durumun sorumlusu olarak kıdem tazminatı alabilen işçileri göstermek kadar anlamsız bir şey olamaz. Patronlar kıdem tazminatı yükümlülüğünden kaçınmak için işçileri tam yıl sigortalı göstermiyor veya tazminatı hak etmeyecek şekilde işten ayrılmaya zorluyorlar. Bu durum, fiilen kıdem tazminatı alamayan taşeron işçilerin, mevsimlik işçilerin, yevmiye ile çalışanların ve her türlü güvencesiz istihdam edilen işçilerin kıdem tazminatı fonu ile ilgili olarak daha kolay ikna edilmelerini sağlıyor. “Kıdem tazminatı fonu kurulursa biz de tazminatımızı alırız” diye düşünen işçilerin sayısı hiç de az değil.
Oysa kıdem tazminatı fonu kurulmasındaki asıl amaç, patronların yaklaşan kriz ortamında işçileri, en az maliyetle bireysel ya da toplu olarak işten çıkarmasının önünün açılması. Kıdem tazminatı fonu, işveren açısından işçinin işine son vermeyi kolaylaştırıcı bir etki yaratacağından, kıdem tazminatının işten çıkartmadaki caydırıcı etkisini ortadan kaldıracak. Patronlar zaten belli bir orandaki parayı fona yatıracağı için (eğer yatırırlarsa) işçilere toplu para ödeme yükünden kurtulacaklar ve her sıkıştıklarında işçi çıkarma yoluna gidecekler. Böylece çıkarttıkları işçilerin yerine daha az maliyetli, daha düşük ücrete çalışacak yeni işçiler alabilecekler.
Kıdem tazminatı yarıya düşecek
Türkiye’de özellikle kayıt dışlığın yaygın olduğu özel sektörde işçilerin çok büyük bir bölümü hukuken kıdem tazminatını hak ettiği halde, patronların çeşitli hileleri ile bu haklarını elde edemedikleri biliniyor. Bu durumu propaganda malzemesi yapan hükümet yetkilileri, “Fon kurulduğunda her işçi tazminatını fondan alacak”, “Kıdem tazminatı fonu kurulduğunda işçilerin hak kaybı olmayacak” vb gibi yalan yanlış ifadelerle, özellikle kıdem tazminatı almakta zorluk çeken işçilerin kafasını karıştırıyorlar.
Hükümetin “işçilerin hak kaybı olmayacak” söylemi kesinlikle gerçeği yansıtmıyor. Kıdem tazminatı fonu kurulursa patronların her işçi için kıdem tazminatı fonuna belli oranda prim ödemesi gerekecek. Kurulacak fon sisteminde, işçiler mevcut sistemde alabileceği tazminatı alabileceklerse, hatta mevcut sistemde tazminat alamayanlar da bu haktan yararlanacaksa fon kurulmasının asıl amacı olan “işverenlerin prim yükünü azaltmak” nasıl mümkün olacak? Bu soruya verilecek yanıt, ortalıkta dolaşan yorumların hangilerinin gerçek, hangilerinin işçileri ikna etmeye yönelik yalanlar olduğunu gösterecek.  Kıdem tazminatı fonuna yatırılacak primin yüzde 3 olması durumda, birikecek prim ile işçinin her yıl için 30 günlük ücret tutarında kıdem tazminatı alması mümkün değil. Çünkü fonda, işçinin ücretinden aylık en az yüzde 8 oranında prim kesilirse her bir yıllık çalışma için 30 günlük ücreti karşılayacak kadar para birikebilir. İşçi ücretinden yüzde 3 prim kesilerek, kıdem tazminatının 30 günlük ücret üzerinden ödenmesi kesinlikle mümkün değil. Bu, işçilere ödenecek kıdem tazminatının çalışılan her yıl için 30 gün yerine en fazla 15 günlük ücret üzerinden olacağı anlamına geliyor. Bu basit bir hesaplama hatası değil, sermaye ve hükümet çevreleri tarafından özellikle yapılmış bir hesaplama.
Yalanlara karşı doğru bilgilendirme
Kıdem tazminatına yönelik değişikliklerden en çok etkilenecek olan işçilerin bağlı olduğu sendika ve konfederasyonların bugüne kadar işçi haklarını korumak konusunda iyi bir sınav verdiği söylenemez. Türk-İş ve DİSK kıdem tazminatı fonuna karşı çıkıp olası değişiklikleri “genel grev” sebebi sayarız derken, Hak-İş hükümet temsilcileriyle benzer tezler ileri sürerek kıdem tazminatı fonu kurulmasından yana açıklamalar yapıyor. Ancak hükümetin bu konudaki etkili ve yaygın propagandası, sendikalardan yükselen itirazlar ve meydan okumalardan çok daha fazla ikna edici oluyor.
Kıdem tazminatı fonu uygulaması hayata geçerse, bırakın Avusturya Modelini, hangi model uygulanırsa uygulansın, işçilerin kıdem tazminatı miktarında bugüne kıyasla en az yarı yarıya bir düşüş yaşanacak. Bugün kıdem tazminatını alamayan işçilerin, Fon kurulduğu zaman bu hakkı elde edeceklerinin hiçbir garantisi yok. Çalışanların yüzde 45’i kayıt dışı çalışıyor. Bugünde kıdem tazminatı alamayan kayıt dışı çalışanlar yeni düzenleme ile de alamayacaklar. İşçilerinin sigortasını bile yatırmayan, sendikaya üye olunca kapı önüne koyan patronların, kıdem tazminatı fonu primlerini zamanında yatıracağının garantisini kim verecek?
Türk-İş, kıdem tazminatına dokunulursa “genel grev yaparız” diyerek hükümete meydan okuyor. Toplam sendikalı işçi sayısı göz önüne alındığında, böylesi büyük bir saldırının tek başına sendikaların karşı çıkmasıyla püskürtülmesi mümkün görünmüyor.
Bu nedenle hükümet propagandasının işçiler üzerindeki inandırıcı etkisini de dikkate alarak, fabrikalarda ve bütün iş yerlerinde işçi temsilcileri ve ileri işçiler bu saldırıya ve diğer hak gasplarına karşı yalanlarla gerçekleri birbirinden ayıracak tarzda doğru bilgilendirmeler yapmak zorundalar.

Erkan Aydoğanoğlu


Bitkilerden Sıvı Gübre yapımı

100 litreli bdon yada varil Araziden tlanan yeşil otlar  Bol miktara hamurmayası Bir bardak pekmez yada şeker Bir subardagı laktik asit Otla...

Son 30 günde En çok görüntülenen