4 Ocak 2008 Cuma

3 Ocak 1991 Genel grevi ve Madenci yürüyüşü

3 Ocak 1991 Genel grevi ve madenci yürüyüşü

Zonguldak madencilerinin 1990 sonunda başlayan ve 1991 başlarında devam eden grevinin ve şanlı Ankara yürüyüşünün üzerinden 17 yıl geçti. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu yürüyüş, sadece işçi sınıfının birlik olduğunda yapabileceklerini ve halkla bütünleştiğinde ortaya çıkardığı gücü göstermesi açısından değil, yapabileceklerini göstermesi açısından bugün de öneminden bir şey kaybetmedi. 

Sermaye gazetelerinin “Adım Adım Geliyorlar” şeklinde korkulu manşetlerle verdiği bu direniş, madencinin ekonomik ve demokratik hakları için başlattığı isyanın doruk noktasıydı.
89 Bahar Eylemleri’nin ardından gerçekleşen Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Kurulu, madenciler açısından da yeni bir dönemin de habercisiydi. Daha önceki dönemlerde talepleri hep reddedilen, grevden bir gün önce yapılan anlaşmalarla kendi deyimleriyle “satılan” işçiler, hırslarından sendikalarını basıp talan ediyordu. Madenciler, 15-19 Kasım 1989 tarihleri arasında yapılan GMİS Genel Kurulu’nda Şemsi Denizer’i başkanlığa getirerek yeni bir yönetim seçtiler. Yönetimin ilk açıklaması sözleşmelerin işçilerle birlikte yapılacağı ve kesinlikle geri adım atılmayacağı oldu. İşçilerin taleplerini almak için işyeri toplantıları, paneller, konferanslar yapıldı. Her toplantı daha da kalabalıklaştı. Kapalı toplantılarda işçiler salona sığmayarak dışarı taşıyordu.
Yerin yüzlerce metre altında ölümle burun buruna çalışan, ancak bunun karşılığında asgari ücret alan madenciler toplu sözleşme taleplerini belirlemişti: Son 10 yılda yaşadıkları kayıpların karşılanması ve 2.5 milyon lira net ücret. Sendika da bir yandan eğitim çalışmalarını sürdürdü. Hazırlanan ilk eğitim broşürünün adı “Hak verilmez alınır” idi.


İnsana Saygı Mitingi
Peş peşe gelen iş kazaları nedeniyle 24 Şubat 1990’da “İnsana Saygı Mitingi” gerçekleştirildi. Katılımın çok yüksek olduğu miting, sendika ve işçilerin kendi arasında bir güven bağının oluştuğunun en büyük göstergesi oldu. Miting sonrasında da sözleşmelerle ilgili açık toplantılar sürdürüldü. Denizer konuşmalarında “Her şeye hazırız, her zorluğu göze aldık”, “Türkiye Ankara’dan yönetiliyor, hakkımızı oradan alacağız”, “Vermezlerse gider alırız” diyordu. GMİS, devlet adına kamu sözleşmelerini yürüten Kamu-Sen’den okul öncesi madencilerin çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için, toplu sözleşme alacaklarına karşılık olarak 1 milyon liralık avans ödenmesini istedi. Bu talebin reddedilmesi üzerine 12 Eylül’de Gelik’te başlayan ocağa girmeme eylemi, iki vardiya içinde tüm havzaya yayıldı. Sendikacılar eylemi bir günle sınırlamak istese de, işçi ocağa girmedi. Tam üç gün süren bu direniş, büyük grevin habercisiydi.
Grev günü olarak 30 Kasım belirlenmişti. 17 Kasım’da yapılan Zonguldak Kurultayı’nda salon ancak konukları aldı. Sokaklara taşan işçiler ve aileleri, kurultayı dışarıya kurulan ses sistemlerinden izledi.


Özal köprüleri attı Grevden bir gün önce açıklama yapan Kamu-Sen, işçi ücretlerine aylık 250 bin lira gibi komik bir artış önerdi. Başbakan Yıldırım Akbulut olduğu halde bir yandan hükümeti yönetmeye devam eden Cumhurbaşkanı Turgut Özal, görüşmelerin sürdüğü dönemde zarar eden TTK’nın ve madencinin “kambur” olduğu yönünde bir konuşma yaptı. Bugün AKP Hükümeti’nde bakan olarak gördüğümüz Cemil Çiçek o dönemde ANAP’taydı ve toplusözleşmeden sorumlu devlet bakanlığı görevini yürütüyordu. Çiçek de yaptığı açıklama-yla Özal’ı destekledi. Bu, bardağı taşıran son damla olmuştu.
Denizer’in bu açıklamalara yanıtı sertti: “Bu ocakların zararının sorumlusu madenciler mi? Gücü yetiyorsa gelir kapatır. Özal madenciyi sevmiyor. Özal Zonguldaklıları cezalandırmak istiyor. Bizim cesedimizi çiğnemeden bu ocakları kapatamazsınız Sayın Özal.” İşçiler “Padişah istifa” sloganlarıyla Özal’ı protesto ediyordu.

Grev günü geldi
Denizer eylemlerde yaptığı konuşmalarda “Grev kararı alınca şehrin girişine ve çıkışına birer ilan asmak yeterli” diyordu. 30 Kasım sabahı ilk grev pankartı Gelik’te asıldı. Arkasından Türkiye Taş Kömür Kurumu (TTK) ve Maden Teknik Arama (MTA) işyerlerinde çalışan 48 bin işçi greve başladı. Zonguldak maden işçileri, taş kömür havzasında 1848’den bu yana ilk yasal grevi yapıyordu. Grev pankartının asılması, işçilerin sendikaya karşı olan son şüphelerini de giderdi. Artık madenci ve Zonguldak halkı, harekete geçmişti.
İşçiler birkaç gözcü bırakıp suskun bir grev geçirmemekte kararlıydı. 3.5 ila 20 kilometre uzaklıktaki evlerinden, işyerlerinden, her gün Zonguldak merkezdeki sendika binasına yürüyüp Şemsi Denizer’le görüşüyorlardı. Sendikacılar böylesi görkemli yürüyüşleri beklemiyordu; ancak işçi her şeye hazırdı ve sendika istese de istemese de yürüyordu. Yüzler ve binlerle başlayan yürüyüşler, on binlerce insanın katıldığı büyük gösterilere dönüştü. Sadece madenciler değil kadını, çocuğu, esnafı, köylüsü, memuru, öğrencisiyle herkesin grevci olduğu bir şehir haline geldi Zonguldak. Diğer illerdeki işçiler de kimi zaman iş bırakarak, kimi zaman Zonguldak’taki eylemlere katılarak dayanışmada bulundular. Dayanışma uluslararası boyuta da ulaştı. Güney Afrikalı liman işçileri, Zonguldak grevine destek için Türkiye’ye gelecek kömürleri yüklemeyi reddetti. İçişleri Bakanı yine bugünün AKP’lisi Abdülkadir Aksu’ydu. Gösterilerin etkisini kırmak isteyen Aksu, Zonguldak’a jandarma, komando birlikleri ve çevik kuvvet yığdı. Ancak başarılı olamadı. Çünkü o dönemde bir madencinin dediği gibi “Engel olmaya kalksalardı, kibrit kutusu gibi ezilirlerdi.”

3 Ocak genel grevi
Bu arada tüm Türkiye’de işçi sınıfı kaynıyordu. 3 Ocak’ta genel greve çıkma kararı alındı. Cemil Çiçek’in tüm tehdit ve genelgelerine karşın genel grev hayata geçirildi. Genel grevi bekleyen maden işçileri, ertesi gün Ankara’ya yürüyüş başlatacaktı. Ancak araçların Zonguldak’a girmesi yasaklandı. İşçinin kararlılığı yürüyüş konusundaki kararsızlığı bertaraf ederken Denizer işçilere şöyle seslendi: “Ankara’ya kış şartları olduğu için araçlarla gidecektik, ancak bu olmayınca ayaklarımızla gideceğiz. 15-20 günde de olsa yürüyeceğiz. Ülkede seyahat hürriyeti var. Bunu engelleyecek bir kanun yok. Gazamız mübarek olsun!”


Ve yürüyüş başladı
Zonguldak’ın kıvrımlı yollarında bile yürüyüşçülerin sonu belli değildi. 25 bin kişiyle başlayan yürüyüş kısa zamanda Bartın, Amasra, Çaycuma, Devrek ve Ulus’tan gelenlerle 150 bine ulaştı. Güzergah boyunca köylüler yiyecek ve giyecekler getirdiler. Köylü kadınlar, madencilerin eşlerine ayaklarındaki lastikleri vererek şişmiş ayaklarını rahatlatmaya çalıştı. Sigara, çay, şeker es-naf tarafından karşılanıyordu. İlk gün 7 saat yürüyen işçiler, Zonguldak’a 25 km uzakta Karamanlar köyünde mola verdi. Birkaç kahvesi ve bakkalı olan köy birden ana baba gününe döndü. Köylüler işçilere evlerini açtılar. Bu arada Başbakan Akbulut, Denizer’i arayarak Bolu’da görüşmek istediğini bildirdi.
İkinci gün sabahın ilk ışıklarıyla toplanan işçiler, Devrek karayolu üzerinde yürüyüşe geçti. 5-6 kilometrelik insan seli vardı. Hava oldukça soğuktu, ama bu işçilerin sloganlarını durdurmadı. Dorukhan Tüneli girişinde barikatla karşılaşan madencilerin kararlılığı barikatın kaldırılmasını sağladı. 5-6 bin kişi Mengen’i geçerek E-5 karayolunun kenarına geldi. Ancak işçi, sendikacı yöneticileri ve siyasetçilerin oyunlarıyla, buradan Mengen’e geri çevrildi. Bolu’da yapılan görüşmelerde ise Akbulut, madencilere toplamda ek 250 milyar lira daha vereceğini açıkladı. Ancak bu talep işçiler tarafından kabul edilmedi.
Üçüncü gün erken saatlerde madenciler Mengen’de toplandı. Denizer havanın soğuk olduğunu ve kadınların geri dönmesini istedi. Bunu kabul etmeyen kadınlar yürüyüş kolunun en önünde saf tuttu. Yürüyüşçülerin sayısında azalma yoktu. Yürüyüşçüler Dellerderesi’ne geldiklerinde dağın en çok sıkıştığı boğazda barikatla karşılaştılar. İki dozer ve arkasında binlerce komando ve polis birlikleri vardı. Su sıkma aracı, sis bombası, göz yaşartıcı bombalarla donatılan ekiplere verilen tek emir “yürütmeme” oldu. Barikata 50 metre kala yürüyüşçüler durdu ve burada konakladılar. Dondurucu soğuğa aldırmayan işçiler, yaktıkları ateşlerin başında battaniyelere sarınarak gecelediler.

Sabah işçiler sürprizle uyandı. Polis, uykuda baskın yaparak 201 işçiyi gözaltına aldı.

Geri dönüş kararı
Dördüncü günü de burada geçiren işçilere Türkiye’nin dört bir yanından yardım yağıyordu. Türkiye işçi sınıfı, kalbinin madencilerle olduğunu göstermek için her türlü dayanışmaya katılıyordu. Madenciler beşinci günün sabahı Mengen’de toplandılar. Denizer, belediye binasından yaptığı konuşmada işçilere Zonguldak’a geri dönme çağrısı yaptı. Bu karar, işçiler ve eşleri tarafından gözyaşları içinde karşılanırken saat 17.00 civarında araçlarla Zonguldak’a dönüldü.
Yürüyüş bitmişti, ama grev sürdü. 16 Ocak’ı 17 Ocak’a bağlayan gece, ABD’nin Irak’a saldırısını fırsat bilen Bakanlar Kurulu, 27 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla tüm grevleri yasakladı. Madencilerle birlikte 115 bin işçinin grevi sona erdi.Ankara’da yaptığı görüşmelerin ardından en düşük işçi ücreti olan 15 bin 545 liralık yevmiye 43 bin 470 liraya, en yüksek ücret ise 19 bin 285 liradan 53 bin 930 liraya çıkarıldı. Böylece 400-500 bin lira olan işçi ücretleri 1.5 milyon lira civarına yükselmiş oldu.
Türkiye işçi sınıfı tarihinin köşe taşlarından olan Madenci Yürüyüşü, işçinin gücünü birleştirdiğinde neleri başarabileceğini, hangi zorluklara göğüs gerip, nasıl görkemli eylemleri hayata geçirebileceğini gösterdi


Hiç yorum yok:

Tarımda Gübreleme

GÜBRE NEDİR? İçerisinde bir veya birkaç bitki besin maddesini bir arada bulunduran maddelere gübre denir. Gübreler yapılarına göre ticari gü...

Son 30 günde En çok görüntülenen