Her şey yarım kaldı bize dair
İŞ CİNAYETLERİNE DAİR BİR MEKTUP
Olga GÜNDOĞAN
İstanbul
Yaşamımızı daha bir anlamlı kılan günler vardır. Hani sizler de
bilirsiniz. Oğlum Doğan Agit’i ilk koklayışım gibi… Bir de yaşamayı daha
doğrusu nefes almayı bile zorlaştıran günler. Erkan’ı sevdiğimi, hayat
arkadaşımı yitirişim gibi... 4 Ağustos 2008 kara gün! Kişisel tarihimin
dönüm noktası. Nasıl yazılır, bu eller şimdi nasıl kalem tutar da o günü
anlatır? 6 koca yıl geçti Erkan’ı yitireli. Ama acı ilk günkü gibi,
hasreti ise tarif edilemez. İşte her gün okuduğumuz adına iş kazası
denilen cinayetleriyle, kaybettiğimiz her canla bir kez daha sızlıyor bu
yara. Ailelerini, çocuklarını düşünüyorum ben gibi… İşçi katliamları
benim gibi ateşin düştüğü yürekler yaz dedirtiyor bana!
Oğlumuz 1 yaşını henüz bitirmiş. Bir gün öncesi yeni başlayacağı işle
ilgili sohbet ediyoruz Erkan’la. Asıl işi kaynak ustalığı. Yeni işinin
başlamasına 15 gün olduğu için o dönemi boş geçirmek istemiyor. Yaklaşan
gençlik kampı için kampa gitmek isteyen gençlere destek olmalı diyor.
Bir de on beş gün boşta nasıl geçecek ki iki çocukla. Kızımız o sene
okula başlayacak, sonra Doğan daha küçük ihtiyaçlar bitmiyor ki... Bir
arkadaşımız aracılığıyla bulduğu dış cephe boyama işine gitmeye karar
verdi. Sohbet ediyoruz bir gün öncesi, yeni başlayacağı işten,
çocuklardan, arkadaşlardan, hafta sonu ne yapacağımızdan ve daha birçok
şeyden. Neyse uzatmayayım ama bilinsin ki son sohbetimizdi. Her cümlesi,
her satırı defalarca beynimin içinde tekrarlanan, yeniden yeniden
yaşatılan gün! Genelde çalıştığı yerlere dair ayrıntılı sorular sormam
ama o gün soracağım tutuyor. Bina kaç katlı, kaç kişisiniz, nerede..?
Çok yükseğe çıkma sakın diye uyarmayı da ihmal etmiyorum tabii. İş
kıyafetlerini ayarlıyoruz beraberce... Genelde sabah erken çıkardı evden
biz hâlâ uyurken. Uyandırmaya kıyamazdı yarim bizi... Usulca öper öyle
giderdi. Eminim, o sabah son kez beni ve oğlumu uyandırmadan öpmüştür.
Ahh
o bina! İzmit merkezde, 9 katlı. Önce asma iskele 8. katta arızalanıyor
ve 2 arkadaşı öylece kalıyorlar sepette. Erkan ve arkadaşı kurtarıyor
ikisini de. Sonra aynı iskelenin 6. katta halatı kopuyor. Bu sefer
Erkan... Sonrası karanlık yalnızca Erkan için değil benim için de koyu,
derin, tarifsiz bir karanlık... Bir yaşında babasını sadece fotoğrafları
ve bizlerin anlattıklarıyla tanıyan ve tanıyacak bir oğul, ilkokula
yeni başlayacak, babasına dair anıları hep 7 yaşında kalacak bir kız
çocuğu... Bize dair en yalın en gerçek cümle her şeyin yarım kalması
olmalı sanırım. Evet her şey yarım kaldı bize dair.
Bu anlattıklarım benim hikayem. Keşke sadece benle de kalsa diyor insan
ama bu acıyı her gün kaç kişi yaşıyor bu memlekette! Daha doğrusu kaç
aile yaşamak zorunda bırakılıyor! Erkan’ı kaybedişimin ayı olan bu kara
ağustos var ya sadece bu sene, bu ayda kaybedilen can sayısı en az
158’miş. Ben Erkan’ı yitirişimden bu yana ne zaman yüksek bir binanın
yanından geçsem katları sayarım.1,2,3,4,5,6... 6x3 metre=18 metre.
Erkan! İnşaat hele de iskele görmeye ise hiç tahammülüm yok! Yüreğim hep
ağzımda. Şimdi ağustos için 158 diyorlar, bir rakam...Ben ise daha kaç
kadın, kaç anne, kaç baba, kardeş, dost, ben gibi kat sayacak etinden et
koparır gibi diyorum...
Bu aymazlık, bu para hırsı, bu göz göre göre ölüm! Ne yana baksam, ne
yana çevirsem olmuyor... Erkan’ın patronu üç kuruş fazla maliyet olmasın
diye çelik yerine yumuşak halat kullanmıştı iskelede. İşte Erkan o
iskelenin halatlarının kopması sonucu yitip gitti. Aynı para hırsı Torun
Tower ‘da 10 insana mal oldu. Her bir dairesi milyon dolarlar eden
rezidansın bakımı yapılmayan bir asansörü vardı değil mi? Tabii bir an
önce bitmeli ve satılmalıydı o lüks daireler. Bu sebeple insanlık dışı
koşullarda çalışan, her tuğlasında alın terleri olan ve açık ki rezidans
bittiğinde kapısından dahi alınmayacak 10 kardeşimiz yitip gitti. Hıdır
Ali, Erkanım gibi Dersimliydi. 20 yaşında okul masrafları için ordaydı
.Tahir ve Ferdi kardeşler, astımlı kızının tedavisi için çalışan İsmail,
2 çocuk babası Cengiz; evlenme hazırlığında olan Cengiz Bilgili, eşi 8
aylık hamile olan Murat ve Bilal, Menderes, Vahdet...
Öfkeyle, kahrederek, yüreğim sıkışarak, gözyaşlarıyla izliyorum
haberlerde hikayelerini. Pazar günü bu duygularla katıldım o devasa
binanın önündeki eyleme. Yine alışkanlık sayıyorum katları 1-2-3...6
‘dan sonrası yine yok! Yüreğim paramparça... 32x3 metre hesap edemiyorum
yüksekliği... Ayakta durmakta zorlanıyorum, babamın koluna daha bir
sıkı tutunuyorum. Rezidansın önünde acı var! Öfke var! Yeter diyenler
olarak vardık! Daha ne kadar canımızı kurban vereceğiz doymayan para
hırsınıza! Daha kaç yüreği parçalayacaksınız! Taşeronlaştırma bir cellat
olmuş kılıcını sallıyor koca koca binaların tepesinde. İş güvenliği
önlemleri alınsın, taşeronlaştırma kaldırılsın iş cinayetleri
durdurulsun diye...Özlemle, inançla, acıyla ama en çok da öfkeyle yeter
diyoruz!
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-13 06:00:00