Kıdem tazminatı tartışmalarında yalanlar ve gerçekler
Mevcut kıdem tazminatı sisteminin kaldırılması ve yerine fona dayalı
yeni bir sistem kurulması yönündeki tartışmalar son günlerde iyice
arttı. Geçtiğimiz haftadan itibaren önümüzdeki dönemde kurulacak yeni
sistemin ana hatlarının netleştiği ve Avusturya Modeli olarak bilinen
sistemin hükümet tarafından benimsendiği konuşuluyor. Devlet Bakanı
Cevdet Yılmaz’ın bir gazeteye verdiği röportajla gündeme gelen Avusturya
Modeline dayanan yeni sistemin önümüzdeki aylarda açıklanması beklenen
istihdam paketi içinde yer alması bekleniyor.
Kıdem tazminatı tartışmalarında yıllardır sermaye örgütlerinin
yaptığı tespit ve değerlendirmeler, son dönemde bizzat hükümet
yetkilileri ve bakanlar tarafından dile getiriliyor. Sermaye
örgütlerinin beklentileri ve talepleri doğrultusunda şekillenmesi
beklenen kıdem tazminatı konusu, görünen o ki açıklanacak istihdam
paketinin en önemli gündemi olacak.
Yıllardır işçi hakları ile
ilgili olarak üzerinde en çok tartışılan konu kıdem tazminatlarının
durumu. Sermaye güçleri ve hükümetlerin üzerinden ince hesaplar yaptığı
bir konu olan kıdem tazminatı, işçiler için temel bir hak, işverenler
için ise iş gücü maliyetini yükselten, işçilerin işten çıkarılmasını
zorlaştıran bir uygulama olarak görülüyor.
Avusturya modeli bir kandırmaca
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, geçtiğimiz Cuma günü bir gazetede
yayınlanan röportajda; kıdem tazminatı fonu tartışmalarında Avusturya
Modelini tercih ettiklerini, her işçinin kendisine özgü hesaplar
olacağını ve kişiye özgü hesap olduğu zaman bu hesapların kötüye
kullanılmasının önüne geçileceğini iddia ediyor. İşçilerin kendi
hesabında biriken tutarları uygun şartlar oluştuğunda kullanabileceğini,
kişisel hesaplardaki parayı, kamunun yönetiminde kurulacak bir Fon
aracılığıyla yöneteceklerini söylüyor.
Türkiye’de şu anda geçerli olan kıdem tazminatı sistemiyle uzaktan
yakından ilgisi olmayan bir ülkeden örnek verilmesi, kıdem tazminatı
fonu tartışmalarında bir kez daha oyun içinde oyun olduğunu gösteriyor.
Özellikle hükümet temsilcileri kıdem tazminatı ile ilgili olarak yalan
yanlış bilgiler vererek kamuoyunu yönlendirip, milyonlarca işçiyi
yapacakları değişikliklere ikna etmeye çalışıyorlar.
Bakanla röportaj yapan gazetenin haberine göre Avusturya’da eski
sisteme göre 3-5 yıl çalışanlara 2 aylık, 5-10 yıl çalışanlara 3 aylık,
10-15 yıl çalışanlara 4 aylık, 15-20 yıl çalışanlara 6 aylık, 20-25 yıl
çalışanlara 9 aylık ve 25 yıldan fazla çalışanlara ise 12 aylık ücret
tutarında kıdem tazminatı ödenirken, yapılan değişiklikle kıdem
tazminatı sistemi tamamen değiştirilmiş ve işverenin ödediği paranın bir
fon tarafından yönetilmesi sağlanmış. Avusturya’da çalışanların kıdem
tazminatları bir havuzda değil, kendileri adına açılan bir hesapta
birikiyor ve değerlendiriliyormuş. Böylece işçinin hesabında biriken
fona devlet ve işverenler dokunamıyormuş.
Avusturya modeli denilen sistemde önceden 25 yıl hizmeti olan bir
işçi 12 aylık ücreti üzerinden kıdem tazminatı alabiliyorken,
değişiklikten sonra 12 ay üzerinden kıdem tazminatı alabilmesi için en
az 37,5 yıl (yani 12,5 yıl daha fazla) fiilen çalışması gerekiyor. Yine
hükümetin benimsediği Avusturya Modeline göre 40 yıl boyunca
ücretlerde yıllık yüzde 3, fonun getirisinde de yıllık yüzde 6’lık reel
artış olacağı hesaplanmış. Neresinden baksanız önceki düzenlemeyi
aratan bir değişikliği iyi bir şey yapılmış gibi anlatıyorlar. Üstelik
bu modele göre bir işçinin 12 aylık kıdem tazminatı alabilmesi için
35-40 yıl çalışması öngörülüyor. Bu öneriyi ortaya atanlar Türkiye’de
bir işçinin bu kadar süre çalışabileceğini düşünecek kadar aptal
değildir herhalde.
Avusturya’da çalışan işçilerin haklarını daha da geriye götüren bir
modelin, Türkiye’de kıdem tazminatı sorununu çözecekmiş gibi sunulması,
tepkiler gelince Çalışma Bakanı’nın “Kıdem tazminatı konusunda bir
taslak çalışması yok” şeklinde açıklama yapması, hükümetin bir süre daha
kamuoyunu ikna etmek için çalışacağını gösteriyor.
Hedef patronların yükünü azaltmak
Türkiye’de işçiler hukuken bir yıl çalıştıktan sonra kıdem tazminatı
alma hakkı kazanır. Türkiye’de 20 yıl çalışmış bir işçinin, son aldığı
brüt ücreti üzeriden 20 aylık kıdem tazminatı alma hakkı vardır. Oysa
OECD ülkelerinde ortalama olarak 20 yıllık çalışmaya karşı sadece 6
aylık kıdem tazminatı ödenir. Başka bir ifade ile OECD ülkelerinde
ortalama 3,3 yıl çalışmaya karşılık ancak 1 aylık kıdem tazminatı
ödenirken, Türkiye’deki işçilerin her yıl için 1 aylık ücret almasının
birilerini çok rahatsız ettiği anlaşılıyor. Kıdem tazminatının fona
devredilmek istenmesinin altında yatan esas neden, sermayeyi bu yükten
bir şekilde kurtarmak.
OECD tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 9 ay kıdemi olan bir
işçiye, Türkiye’de hiç kıdem tazminatı ödenmiyor. Portekiz ve Meksika’da
3 aylık, Çek Cumhuriyeti’nde 2 aylık, İtalya’da 21 günlük, Yunanistan
ve İspanya’da 15 günlük ücret kadar işçilere kıdem tazminatı ödeniyor. 4
yıllık bir işçinin alacağı kıdem tazminatı Portekiz’de 4 ay, İtalya’da
3,5 ay, Meksika’da 3 ay, İspanya’da 2 ay 20 gün, Japonya’da 2 ay, Çek
Cumhuriyeti’nde 2 ay ve Yunanistan’da 1,5 aylık ücret tutarında.
Kıdem tazminatından işçilerin çok küçük bir kesiminin (yüzde 7)
yararlandığı bir gerçek. Bu durum, kıdem tazminatı fonu tartışmalarında
patronların ve hükümetin elini güçlendiriyor. Ancak bu durumun
sorumlusu olarak kıdem tazminatı alabilen işçileri göstermek kadar
anlamsız bir şey olamaz. Patronlar kıdem tazminatı yükümlülüğünden
kaçınmak için işçileri tam yıl sigortalı göstermiyor veya tazminatı hak
etmeyecek şekilde işten ayrılmaya zorluyorlar. Bu durum, fiilen kıdem
tazminatı alamayan taşeron işçilerin, mevsimlik işçilerin, yevmiye ile
çalışanların ve her türlü güvencesiz istihdam edilen işçilerin kıdem
tazminatı fonu ile ilgili olarak daha kolay ikna edilmelerini sağlıyor.
“Kıdem tazminatı fonu kurulursa biz de tazminatımızı alırız” diye
düşünen işçilerin sayısı hiç de az değil.
Oysa kıdem tazminatı fonu kurulmasındaki asıl amaç, patronların
yaklaşan kriz ortamında işçileri, en az maliyetle bireysel ya da toplu
olarak işten çıkarmasının önünün açılması. Kıdem tazminatı fonu, işveren
açısından işçinin işine son vermeyi kolaylaştırıcı bir etki
yaratacağından, kıdem tazminatının işten çıkartmadaki caydırıcı etkisini
ortadan kaldıracak. Patronlar zaten belli bir orandaki parayı fona
yatıracağı için (eğer yatırırlarsa) işçilere toplu para ödeme yükünden
kurtulacaklar ve her sıkıştıklarında işçi çıkarma yoluna gidecekler.
Böylece çıkarttıkları işçilerin yerine daha az maliyetli, daha düşük
ücrete çalışacak yeni işçiler alabilecekler.
Kıdem tazminatı yarıya düşecek
Türkiye’de özellikle kayıt dışlığın yaygın olduğu özel sektörde
işçilerin çok büyük bir bölümü hukuken kıdem tazminatını hak ettiği
halde, patronların çeşitli hileleri ile bu haklarını elde edemedikleri
biliniyor. Bu durumu propaganda malzemesi yapan hükümet yetkilileri,
“Fon kurulduğunda her işçi tazminatını fondan alacak”, “Kıdem tazminatı
fonu kurulduğunda işçilerin hak kaybı olmayacak” vb gibi yalan yanlış
ifadelerle, özellikle kıdem tazminatı almakta zorluk çeken işçilerin
kafasını karıştırıyorlar.
Hükümetin “işçilerin hak kaybı olmayacak”
söylemi kesinlikle gerçeği yansıtmıyor. Kıdem tazminatı fonu kurulursa
patronların her işçi için kıdem tazminatı fonuna belli oranda prim
ödemesi gerekecek. Kurulacak fon sisteminde, işçiler mevcut sistemde
alabileceği tazminatı alabileceklerse, hatta mevcut sistemde tazminat
alamayanlar da bu haktan yararlanacaksa fon kurulmasının asıl amacı
olan “işverenlerin prim yükünü azaltmak” nasıl mümkün olacak? Bu soruya
verilecek yanıt, ortalıkta dolaşan yorumların hangilerinin gerçek,
hangilerinin işçileri ikna etmeye yönelik yalanlar olduğunu
gösterecek. Kıdem tazminatı fonuna yatırılacak primin yüzde 3 olması
durumda, birikecek prim ile işçinin her yıl için 30 günlük ücret
tutarında kıdem tazminatı alması mümkün değil. Çünkü fonda, işçinin
ücretinden aylık en az yüzde 8 oranında prim kesilirse her bir yıllık
çalışma için 30 günlük ücreti karşılayacak kadar para birikebilir. İşçi
ücretinden yüzde 3 prim kesilerek, kıdem tazminatının 30 günlük ücret
üzerinden ödenmesi kesinlikle mümkün değil. Bu, işçilere ödenecek kıdem
tazminatının çalışılan her yıl için 30 gün yerine en fazla 15 günlük
ücret üzerinden olacağı anlamına geliyor. Bu basit bir hesaplama hatası
değil, sermaye ve hükümet çevreleri tarafından özellikle yapılmış bir
hesaplama.
Yalanlara karşı doğru bilgilendirme
Kıdem tazminatına yönelik değişikliklerden en çok etkilenecek olan
işçilerin bağlı olduğu sendika ve konfederasyonların bugüne kadar işçi
haklarını korumak konusunda iyi bir sınav verdiği söylenemez. Türk-İş ve
DİSK kıdem tazminatı fonuna karşı çıkıp olası değişiklikleri “genel
grev” sebebi sayarız derken, Hak-İş hükümet temsilcileriyle benzer
tezler ileri sürerek kıdem tazminatı fonu kurulmasından yana açıklamalar
yapıyor. Ancak hükümetin bu konudaki etkili ve yaygın propagandası,
sendikalardan yükselen itirazlar ve meydan okumalardan çok daha fazla
ikna edici oluyor.
Kıdem tazminatı fonu uygulaması hayata geçerse, bırakın Avusturya
Modelini, hangi model uygulanırsa uygulansın, işçilerin kıdem tazminatı
miktarında bugüne kıyasla en az yarı yarıya bir düşüş yaşanacak. Bugün
kıdem tazminatını alamayan işçilerin, Fon kurulduğu zaman bu hakkı elde
edeceklerinin hiçbir garantisi yok. Çalışanların yüzde 45’i kayıt dışı
çalışıyor. Bugünde kıdem tazminatı alamayan kayıt dışı çalışanlar yeni
düzenleme ile de alamayacaklar. İşçilerinin sigortasını bile
yatırmayan, sendikaya üye olunca kapı önüne koyan patronların, kıdem
tazminatı fonu primlerini zamanında yatıracağının garantisini kim
verecek?
Türk-İş, kıdem tazminatına dokunulursa “genel grev yaparız” diyerek
hükümete meydan okuyor. Toplam sendikalı işçi sayısı göz önüne
alındığında, böylesi büyük bir saldırının tek başına sendikaların karşı
çıkmasıyla püskürtülmesi mümkün görünmüyor.
Bu nedenle hükümet propagandasının işçiler üzerindeki inandırıcı
etkisini de dikkate alarak, fabrikalarda ve bütün iş yerlerinde işçi
temsilcileri ve ileri işçiler bu saldırıya ve diğer hak gasplarına karşı
yalanlarla gerçekleri birbirinden ayıracak tarzda doğru
bilgilendirmeler yapmak zorundalar.
Erkan Aydoğanoğlu